Sürdürülebilir Mimarlık

Sürdürülebilir Mimarlık

Sürdürülebilir Mimarlık

Genel anlamda; yapılarda kullanılan enerjinin verimli olması, yapıların çevre ile dost olması, iklimlere göre binamızın kontrollü olarak ısıtılması, yeşil mimari, çevresel tasarımlar, ekolojik mimari gibi tanımlamaları içinde barındıran mimaridir. Küresel çevre sorunlarına çözüm getirmek asıl amaçtır ve son 20 yıldır herkesin dilindedir. Aslında sürdürülebilir mimari, modern mimarinin başlangıcından günümüze kadar, bu saydığım mimari yaklaşımlar dönem dönem mimarlık üzerinde etkilerini göstermişlerdir. Ülkemizde geldiğimize ise, bunun gibi çevreye duyarlı yapılara rastlamak pek mümkün değildir veya sayıları çok çok azdır. Olanlar da konuyu tam kavrayamamış mimarların sığ örnekleridir. Belki de konu dönüp dolaşıp yine maddiyata geliyordur. Bu yüzden ülkemizde bu tip örnekleri göremiyoruz.en basit anlamda olabildiğince az kaynakla çok iş gerçekleştirmektir.
en basit anlamda olabildiğince az kaynakla çok iş gerçekleştirmektir.

norman foster mimarlık ve sürdürülebilirlik adlı makalesinde konuyu şöyle özetler;

binalarımızın tasarımı her zaman iş yerinde olsun evde ya da kentlerimizi oluşturan kamusal mekanlarda olsun, çevre koşullarının yaşam kalitemizi doğrudan etkilediği inancını yansıtır. 
yaşam kalitemizi etkileyen yalnızca binalar değil, aynı zamanda kentsel tasarımdır. fiziksel bağlamdaki endişeler, yerel iklime ve kültüre duyarlı projeler üretilmesine neden oluyor. biz bu öncelikleri, havaalanları, tren istasyonları, metrolar, köprüler, iletişim kuleleri, bölgesel planlar ve şehir merkezlerinin tasarımı gibi, bütün dünyaya yayılan, kentsel altyapı projelerimizde uyguladık. bence en uygun tasarım çözümü sosyal teknolojik, estetik, ekonomik ve çevresel duyarlılıkları bütünleştirebilendir. özellikle son 20 yıldır, toplumda ekolojiye ve enerji tüketimine karşı bir duyarlılığa tanık oluyoruz. çoğu projemizde bu duyarlılığı destekledik ve doğal kaynakların tüketimini sınırlayacak çevre kirliliğini dikkate değer biçimde indirgeyecek, tümüyle yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına öncülük ettik. örnekler binalarla sınırlı değil. endüstri ile birlikte çalışıp, yeni nesil rüzgar türbini, enerji üreten kaplama sistemi, hatta güneş ışığıyla çalışan elektrikli taşıt geliştirdik. 
en yeni teknolojileri keşfedip uygun çözümler üretmekle beraber, doğal havalandırma veya doğal aydınlatmanın iç mekanlarda kullanımı gibi unutulan geleneklerden de esinleniyoruz. ölçülebilir bir özellik olan binanın ekolojisiyle ölçülmesi daha güç olan mimarinin şiirsel boyutları arasında bir ilişki buluyoruz. 
çevresel konular mimariyi her aşamada etkiler. ulaşım, gelişmiş dünyada kullanılan enerjinin ¼’ünü tüketirken, yapılar ½’sini tüketmektedir. mimarlar dünyanın bütün ekolojik sorunlarını çözemezler, ancak mevcut enerjinin ondalık bir kısmını kullanan binalar tasarlayabilir ve kentsel planlama ile ulaşım düzenine etki edebilirler. bir binanın konumu, işlevi, esnekliği, ömür, yönü, formu ve strüktürü ısıtma ve havalandırma sistemleri ve kullanılan malzemelerin tümü, binanın inşası, işletmesi, bakımı ve ulaşımına etki eder. son 10 yıldır sürdürülebilirlik kavramı moda haline geldi. ancak sürdürülebilirlik moda değil, hayatta kalma meselesi değildir. sürdürülebilir mimarlık, en basit anlamda, olabildiğince az kaynakla çok iş gerçekleştirmektir. mies’ in “az çoktur” deyişini, ekolojik terimlere göre, “ziyan etmemek”, “gereksinim duymamak” olarak çevirebiliriz. sürdürülebilir mimarlık, yalnızca yapıların tasarımıyla ilgili değildir. 1970’lerin ortalarında kanarya adaları’nda, gomera’ da üstlendiğimiz planlama incelemesi, adanın turistik kalkınmasının sürdürülebilir modellerini keşfetmemize öncülük etti.
şehirleşme ile enerji tüketimi arasında doğrudan bir ilişki var: ufak ama daha yoğun şehirler insanları araba kullanmak yerine yürümeye ya da bisiklet kullanmaya itiyor. kopenhag ve detroit gibi, nüfusu ve iklimsel koşulları benzer iki şehir ele alındığında, kopenhag’da yaşayan bir kişinin, detroit’ de yaşayan bir kişinin harcadığı enerjinin %10’ununu harcadığı görülüyor. nüfus yoğunluğu kilometrekare başına 122.4 kopenhag ile kıyaslandığında detroit’ de nüfus yoğunluğunun kilometre başına 39,2 olması, insanları araba kullanmaya yöneltiyor. 
almanya’nın genişletilmiş yasaları her çalışanın günışığına ve açılabilir bir pencereye erişebilir olmasını gerektiriyor. bu yasa büro binalarının geniş planlı tasarımlardan uzaklaşıp, banyo ve mutfak dışında, basit bir apartman planından çok az farkı kalmasına neden oluyor. önümüzdeki 30 yıl içinde köln’de büro binalarına yeterli talep olmazsa bu yapılar efektif bir biçimde yıkım gerektirmeden apartmanlara dönüştürülebilir.
yıkım ve tekrar inşa edilme arasındaki bitmeyen döngü, doğal kaynaklar ve enerji kullanımı üzerine büyük bir yük getirdiği için, sürdürülebilirlik açısından yıkım, başvurulması gereken son çare olmalıdır. ingiltere’de sadece yıkım her yıl 70 milyon tonluk atık malzeme üretmektedir. yeni binaların inşası ise, ingiltere’nin toplam enerjisinin yaklaşık %4’ünü tüketmekte ve 40 milyon ton karbondioksit üretmektedir. bir binanın inşası sırasında kullanılan enerjinin ve kaynakların %60’ına yakın miktarının, binanın çekirdeği ve kabuğuna ait olması, dönüştürme projeleriyle, strüktürün tekrar kullanımını ekolojik açıdan mantıklı kılıyor.
bugünlerde gömülü enerji sürdürülebilir mimarlığın en önemli konularından biri. bir bina, bütün parçalarının üretiminde ve uygulamasında harcanan enerjinin toplamını içerir. binanın ömrü uzadıkça gömülü enerjiye yapılan yatırım da artar. bu yaklaşım uzun ömürlü yüksek kaliteli malzeme kullanımı hakkındaki argümanları güçlendiriyor. tam bu noktada gömülü enerjinin sayısal hesaplaması zorlaşıyor. örnek olarak alüminyum bakımı için harcanan enerjinin yüksek olması nedeniyle, sürdürülebilir malzemeler arasına giremez öte yandan, yüksek kaliteli alüminyum bakım gerektirmeden 10 yıllarca dayanabilir. sürdürülebilir görünen alt kategorideki başka malzemeler aynı süre içinde onarım ya da değiştirmeyi gerektirebilir ve bu da daha çok enerji tüketimine yol açar. b anlamda sürdürülebilirlik, dayanıklılık ve kalitenin getirdiği hoşnutlukla bağdaştırılabilir. sürdürülebilirlik konfor eksikliği anlamına gelmez.
binanın biçimin ve diziliminin enerji kullanımında önemli bir etkisi vardır. gla ana binasının biçimi bina yüzeyinde gerçekleşen ısı kazanç ve kayıplarını önleyerek enerji gereksinimini azaltmayı hedefleyen bir bilimsel analiz sonucu ortaya çıktı. binanın yüzey alanını en aza indirgemek, enerji kullanımını en etkin hale getirdi. binanın biçimi aynı hacimdeki küpe göre %25 daha az yüzey alanı olan küreden türetildi. bu sade form özellikle doğrudan gün ışığı etkisinde kalan yüzeyi en aza indirerek en yüksek performansı yakalamak için geliştirildi. bu strateji aynı zamanda pasif çevre kontrolü sistemi ile de destekleniyor. bina yılın büyük bir kısmında, açılabilir pencerelerin de yardımıyla doğal olarak havalandırılacak. bilgisayarlar, aydınlatma ve insanlar tarafından üretilen ısı, bina içerisinde geri dönüştürülecek ve soğuk yer altı suyu bina içinde yerleştirilen borular pompalanarak binayı serinletecek. gla enerji tüketimini azaltan sistemlerin beraber çalıştırılması ile, yılın büyük bir bölümünde mekanik ısıtmaya gereksinim duymayacak ve yüksek donanımlı tipik büro binalarının kullandığı enerjinin yalnızca ¼’ünü kullanacak. 
bu tür sürdürülebilir enerji türleri, entegre sistemlerle beraber değerlendirilip binaları ısıtmak ve soğutmak için kullanılabilir. buna örnek olarak berlin’deki parlamento binası gösterilebilir. bina fosil yakıt kullanmak yerine üzüm ya da ayçiçeği çekirdeğinden üretilen, esası rafine edilmiş bitkisel yağ olan, geri dönüştürülebilir biyodizel yakıt kullanılıyor. gün ışığının ve doğal havalandırmanın beraber kullanılması, binanın karbondioksit salınımını %94 azaltıyor. bina aynı zamanda mevsimsel yer altı enerji rezervlerini kullanarak fazla enerjiyi geri dönüştürebiliyor ve depolayabiliyor. mimarlık hem bir iç mekan hem bir dış mekan deneyimidir. en iyi mimarlık sokakla veya ufuk çizgisiyle olan ilişkisinden, kendisini ayakta tutan strüktüre işlemesine izin veren mekanik sistemden, binanın ekolojisine kullanılan malzemelerden, mekanların kişiliğine ışık ve gölgenin kullanımından, biçimin simgesel anlamına ve şehirdeki ya da kasabadaki varlığını nasıl gösterdiğine kadar, on bir araya getiren parçaların sentezinden ortaya çıkar. bu fikir şehirde bir nirengi noktası yaratıyor olsanız da, tarihsel bir yerleşime de uyum sağlasanız da, her zaman geçerli. başarılı ve sürdürülebilir mimarlık bunların hepsine ve daha fazlasına hitap eder. eğer sürdürülebilirlik, geçici bir modadan fazlası ise, gelecekte mimarlar kendilerine çok basit sorular sormalı. örneğin, neden şehirlerimizdeki iyileştirilmesi gereken bölgelerde değil de, yeşil alanlarda inşaat yapıyoruz? binalarımızı güneş ışığıyla doldurmak varken neden hala yapay aydınlatmaya dayanıyoruz. ve neden kolayca bir pencere açabilecekken, kirlilik üreten havalandırma sistemleri ile yaşıyoruz?

kaynak: yapı dergisi, yapıda ekoloji eki.